Hiç şüphesiz
Venedik, eşi benzeri olmayan ve bana sorarsanız her insan evladının bir kere
mutlaka dünya gözüyle görmesi gereken, çizme şeklindeki İtalya isimli gezegende
bulunan en önemli ve turistik şehirlerinden biri. İtalya’ya neden gezegen
dediğimi bir önceki "Milano: Kuzey İtalya'da ki Paralel Evren" yazımda
belirttim okumadıysanız lütfen biran önce o sayfaya ışınlanın.
Biz devam edelim. Venedik, birçok
seyahat yazısında (şuan eminim Google’da aratsam sayacağım şehirleri önerecek
en az on site bulurum bak) Paris, Roma, Amsterdam ve Barcelona gibi diğer
Avrupa şehirleriyle birlikte en önemli balayı rotalarının başında yer
almaktadır. Eğer balayınızı ya da tatilinizi, siz ve bir milyon diğer kişi ile
Eyfel kulesine çıkmak için sıra bekleyerek, gerçek adı aşk çeşmesi bile olmayan
bir su birikintisine para atmak, yüzyıllardır tamamlanmamış bir kiliseyi gezmek
için para vermek ya da fuhuş ve uyuşturucu ile ünlü bir şehir de romantizm
yaşamaya çalışmak ile geçirmek istiyorsanız lütfen önden buyurun, sizi
kazıklayacak en yakın seyahat firması bir tık uzağınızda. Şuan “ama sen her
şeye bu açıdan bakarsan hiçbir yeri beğenmezsin ki” dediğinizi duyar gibiyim. Benim
bunca zamandır öğrendiğim tek şey; gerçekten turistik olan yerlere tam zamanında ve
önyargısız ya da beklentisiz gitmezseniz gerçekten büyük hayal kırıklığı
olabileceği. Zaten bir yer ile ilgili olan yazılarım, genelde pek anlatılmayan
yönlerini anlatmak ve sonunda eğer beğendiysem gerçekten ne düşündüğümü
yazmakla geçiyor. Ve maalesef çok üzgünüm ama Avrupa’nın birçok turist rotası
gidip görülünce gerçekten saçma şeylerin gereksiz ünlü, ünlü olmasından dolayı
da pahalı ve neden olduğunu anlamadığım şekilde de kalabalık olmasından ibaret.
Venedik’e gelirsek eğer… Söz konusu Venedik olduğunda genelde sarf edilen iki
büyük cümle vardır. İlki “sular altında kalmadan mutlaka ziyaret etmeniz
gereken yer”. Zannedersiniz ki bunu söyleyenler küresel ısınma uzmanı. Yok
öyle bir şey ya… İçiniz rahat olsun Venedik’in sular altında kaldığını
muhtemelen sizin torunlarınız bile göremeyecek. Bir diğer meşhur cümle ise “işte
şehirdeki ünlü bilmem nerenin dondurmasını yedikten (ya da şarabını içtikten
sonra da olur :) sonra Venedik’in sokaklarında kaybolun” şeklindeki sanki
romantikmiş gibi bir anlam içeren o meşhur basmakalıp cümle. Eğer bugüne kadar bu
iki cümleye benzer bir şeyler okumadıysanız gelin beni bulun valla bak. Neyse işte
orada ki “kaybolun” kelimesi var ya tam olarak sözlük anlamıyla kullanılıyor
ama kimse bunu size söylemiyor. Bu yüzden kendinize tekrar sorun, yolları bile
olmayan (ben de biliyorum Venedik’i ünlü yapan şeyin bu olduğunu) ve her geçen
gün suların altına gömülen (yerseniz) bir şehirde vaktinizi labirentte
kaybolmuş, bir türlü aradığı peynire ulaşamayan fareler gibi geçirmek istiyor musunuz?
Hem de sizinle birlikte bir milyon diğer fare ile…
Milano gezimiz
sırasında benim baskılarım sonucu bir günü Venedik’e ayırdık. Her ne kadar
sevdiceğim daha önce gitmiş olsa da ve Venedik’in overrated (fazla abartılmış
yani) bir yer olduğunu düşünse de ben yine de oralara kadar gitmişken bir şans
vermek istedim. Her yerde olduğu gibi buranın da hem iyi –size hep anlatılan-
ve hem kötü –size asla anlatılmayan- yanları var. Genelde gideceğim şehirlerle
ilgili herhangi bir önyargı oluşturmamaya çalışsam da bir çok yazı okuduğumdan
ya da gidenlerden bilgi edinmeye çalıştığımdan bir türlü istediğim spontane
gezi ruhunu yakalayamıyorum. Nedense Venedik’in çok büyük hayal kırıklığı
olacağından emindim ama gidince gerçekten yanıldığımı anladım.
Gittiğim
yerlerle ilgili hep size anlatılmayanları anlatmak istediğim için ilk olarak şununla
başlamak istiyorum, Venedik için maksimum 48 saat yeter de artık. Hatta çok
bile ama ben size fazladan izin verdim gezebilirsiniz, bendensiniz. Bizim
firmanın gondolcusu var aşağıya bırakıyorum numarasını. Yani eğer burada balayı
yapmak gibi bir planınız varsa –özellikle yaz aylarında, mayıs dahil- bunu
direk kafanızdan çıkarın. Biz Mayıs başı gitmemize rağmen özellikle öğleden
sonra öyle bir kalabalık oluyor ki aklınız durur. Ya bu kadar insan bu saate
kadar neredeydi diyorsunuz. Daracık sokaklarda yürümek resmen bir işkenceye dönüşüyor
ki akşamları yemek için iyi bir yer bulmayı falan geçiyorum. Size şöyle
söyleyeyim, dondurma almak için beklemeniz gereken sıra İstiklal Mango’da
indirim haftasında beklemeniz gereken kasa sırasından çok daha uzun olacak. Ki
siz bir de kanalların üzerindeki köprülerde fotoğraf çekilmek için bekleyenleri
görün. Bir de tabi bizim asla yapmayı düşünmediğimiz, hatta benim yapanları
görünce üzüldüğüm gondol turları var ki, baya saatler harcamanız lazım. Üzüldüm
çünkü siz sırf sevgilinizle götünüzü devirip selfie çekeceksiniz diye o adamlar
sabahtan akşama daracık sokaklarda kürek çekiyorlar hem de kan ter içinde.
Onların bundan para kazandığını biliyorum ama napayım üzüldüm. Bence hiç
romantik değil, ayrıca da kanallarda çok trafik var. Bir de bu şehir de çok büyük bir ışık problemi var sevgili sosyal medya severler. Sokaklar dar olduğundan bir kısım nofilter hastaglı fotoğraflar gibi çıkarken fotoğrafın diğer yarısı anlamsız gölgelerle mahvoluyor. Bu kadar güzel bir atmosferde hiç beklemeyeceğiniz bir problem. Sonra söylemedi demeyin...
Bir diğer söylemem gereken şey Venedik, herhangi bir
harita, GPS, konum uygulaması, pusula ya da kutup yıldızının gerçekten hiçbir işe
yaramadığı bir yer çünkü yol yok. Yani şöyle, şimdi
tren garında indiniz ve dışarı çıktınız ya da otobüsle de geldiyseniz geziniz
garın oradan başlayacak, sorarak garı bulun. Karşınızda, üzerinde küçücük güzel
köprüler olan kanallar ve güzel yeşil kubbesi ile sizi selamlayan bir kilise göreceksiniz.
İşte burası gerçekten çok güzel ve etkileyici, tadını çıkartın... Her neyse,
büyük bir heyecan içinde maceranıza başladınız diyelim. Size geri kalan
zamanınızda yaşayacaklarınızın kısa bir özeti… Birinci köprü, daracık sokaklar,
gelsin profil fotoları, hoooop meydana bağlanan güzel bir sokak, aaa tekrar
köprü, kanallarda tekrar foto, bir diğer sokak, oha bu sefer yine köprü ama
hangisi, dur bundan gidelim bari, yok yok dur köprünün olduğu sokağı kaçırdık,
bir sonraki şu mu, ay o çok kalabalık ya, e bakmadın mı ya haritadan, baktım burada
olması lazım, değil ama kaldık mı burada ne kadar geri gitmemiz lazım, bilmiyorum
ya Venedikli miyim ben, bu insanlar nasıl yaşıyor burada ya, dur biraz oturalım
bari, o değil de bu evler de rutubet olmuyor ya, ben burada yaşasam valla evin
yolunu bulamam ha, sakinleşme evresi, neyse dur geç de resmini çekeyim, tekrar
kanal-köprü-sokak, tekrar kaybol, gideceğin köprüyü kaçır, kavga ve hoooop yine
başa dön…Arada tabi mutlaka dondurma sırasına gir, kaybolduğun yetmezmiş gibi
bir de wc aramak zorunda kal, bir de neden bu kadar ünlü olduğunu anlamadığın masklardan hangisini
alacağına karar vermeye çalış…
Yahu hiç mi
güzel yanı yok bu Venedik’in, e hani beğenmiştin? Valla beğendim ya. Biz çok
doğru bir zamanda gittiğimiz için her şeyin tadını çıkarttık valla. Havası,
suyu, kalabalığı, yemekleri, dondurması, birbirinden değişik maskları hepsi tam
yerindeydi. Ama zorlukları da yok değil yani onu diyorum. Bir de başka yerlerde
anlatıldığı kadar büyütmeyin gözünüzde. Bir gününüzü doya doya
geçirebileceğiniz harika ve değişik bir atmosfer. Bizim gibi Mayıs başlarını
seçerseniz çok kalabalığa kalmadan ve havalar çok ısınmadan tadını
çıkartabilirsiniz. Eğer benim gibi doğuştan yön duygunuz yoksa mutlaka yanınıza
yön duygusuna güvendiğiniz birilerini alın. Doğru köprüyü bulmaya çalıştığınız
süre boyunca birlikte gittiğiniz insanla ilişkinizin sağlamlığını ayrıca da
kendi sabrınızın sınırlarını ölçebilirsiniz. Mesela benim gibi biriyle
giderseniz asla çıkışı bulamayabilir ve sonsuza kadar orada yaşamak zorunda
kalabilirsiniz. Şaka bir yana eğer yolunuz düşerse Spritz adı verilen buz gibi turuncu
kokteylden içebilir, tiramisulu dondurma yiyebilir ve hediyelik eşya
dükkanlarında kendinizden geçebilirsiniz.
Ve en sonunda
eğer başarabilirseniz büyük meydana gelince dar sokaklarıyla ünlü bir yerin
nasıl bu kadar güzel bir meydana ev sahipliği yaptığına şaşıracaksınız. İşte o büyük
meydan sonsuza kadar kaybolduğunuzu sandığınız labirentin sonunda sizi bekleyen
leziz peynir…
Bir gün yolunuzun
Venedik’e düşmesi hiçbir şey düşünmeden gerçekten kaybolmanız dileğiyle…
Lydia Deetz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder