9 Ocak 2016

Payitaht Oyunları: Muhteşem Yüzyıl Kösem

Televizyon dünyası artık öyle bir hal aldı ki, bazen reytingleri kesin tavana vuracak dediğimiz diziler hiç beklemediğimiz bir anda fetret devrine girebiliyorlar. Büyük umutlarla başlayan, hepimizin bildiği gibi Muhteşem Yüzyıl'ın devamı niteliğinde olan fakat bu sefer Osmanlı İmparatorluğu'nun -arka planda yine kadınların güç gösterisine sahne olan- bir başka karanlık dönemini anlatan Muhteşem Yüzyıl Kösem korkarım, tarihin karanlık sulara gömülmek için and içmiş...

Muhteşem Yüzyılı’ı ilk başlarda özetlerden takip etmiş, konu-oyunculuklar-senaryo yerli yerine oturunca (şaka şaka… tek sebep dizinin bağımlısı ev arkadaşına sahip olmam) gerçekten izlemeye başlamış, Meryem Uzerli’nin tükenmişlik sendromunu hayatımıza sokması ve yalnızca diziyi değil ülkemizi de arkasına bile bakmadan terk etmesiyle (görün işte Türk erkeklerini) birlikte komple izlemeyi bırakmış birisi olarak, Muhteşem Yüzyıl Kösem beni gerçekten heyecanlandırdı.


İlk başlardaki görüntü kalitesi, kostümleri ve detaylara verilen önemi dikkate alındığında iyi başlamış olsa da; arka arkaya yapılan yanlışlar nedeniyle, ileride televizyon tarihimiz için kült bir seri haline gelebilecek bu yapım, belli bir dönemini ele aldığı –ki bu dönem duraklamayla sonuçlanan bir dönem- Osmanlı Devleti’nin izinden emin adımlarla gitmekte…Peki neden? Daha önce gerçekten başarılı olmuş bir yapımın devamı olan bu dizi neden hızla kan kaybediyor? Sıradan bir dünyalı ve televizyon izleyicisi olarak karakterler üzerinden benim düşüncelerim…


Sultan Ahmet: Yapılan en büyük hatalardan biri Sultan Ahmet’i oynayan beybi feysli yağuşuklu mu yağuşuklu Ekin Koç’u Sultan Süleyman’ı oynayan gök gözlü Halit Ergenç ile kıyaslamak. Her ikisinin de tahta çıkış biçimleri, yaşları ve devletin o zaman ki durumunun farklı olması ele alındığında bu kıyaslamanın ne kadar yanlış olduğu görülebilir. Bence Ekin Koç gayet iyi bir seçim. Tek sorun gerçek sultanın çok daha küçük bir yaşta tahta çıkmış olması ve haklı olarak, 14 yaşında çocuğu niye eşşek kadar adama oynattınız çığlıkları. Pardon da bu dizinin reyting alması lazım bunun ışıkçısı var, sesçisi var, bölüm başı 90bin alan Beren Saati var…Ülkece padişahın bir an önce halvet olmasını (sex sells kuralı) dört gözle türbelerde mumlar yakarak bekleyeceğimiz için biraz daha büyük bir oyuncu seçimi yerinde olmuş.Ayrıca Ekin Koç, Sultan Ahmet’in “nereye geldim ben” şaşkınlığını, bir anda üzerine yüklenen sorumluluğunu ve bunun doğuracağı sonuçların tedirginliğini çok güzel yansıtıyor. Sultan Ahmet’i kadın izleyici olarak sadece ben değil, şuan taaa Alamanyalarda olan sevdiceğim de beğenerek izliyor.  Ayrıca, irademdir sakallı daha yakışıklısın bundan sonra zinhar sakal traşı olman yasak. Dikkaaaat Sultan Ahmet Han Hazretleriiii...



Anastasia/Nasya/Mahpeyker: İtiraf ediyorum seni ilk başlarda hiç sevmedim adının ne olduğu belli olmayan sarı cüce…Dünyanın en beybi feys padişahının haremine düşmüşsün, çocuğun gözü senden başka bişey görmüyor sen sarayda salına salına artistik yapacağına, en tiz sesinle önüne gelene “ben evima gidiceğiiiiim” diye bağırıp duruyorsun. Ama itiraf etmeliyim sonradan senin de gönlün Ahmet’e kayınca gerçekten güzel bir ikili oldunuz hele ki seni Beren ile değiştirdiklerinde anladım değerini. Maalesef reyting uğruna Nasya’yı harcadılar matmazel. Ben senin yerinde olsam sarayda kaldığım süre boyunca Safiye Sultan’dan öğrendiğim “aktardan alınan zehirle arkanda iz bırakmadan istediğin kişiyi zehirleme” taktiğini kullanarak Beren Saati geldiği yere gönderirdim. Buna Timur Savcı’nın da çok memnun olacağına eminim, kıps…(sarı cüce derken iyi manada, beğeniyordum bu kızcağızı:)


Kösem Sultan: İşte burası dizinin tıkandığı, gerçekliğini yitirdiği yer. Allah’ını seven bu diziyi yazanlara akıl fikir versin. Sizin yüzünden tv tarihinin gelmiş geçmiş en önemli karakterlerinden biri gözümüzün önünde tarihin tozlu sayfalarına gömülüyor (tabi ki Bihterciğimden bahsediyorum, mıymıntı Kösem'den değil). Madem Beren’den Kösem yapacaktın niye başta o sarı cüceyi seçtin. Hadi onu seçtin neden herhangi bir zaman atlaması yapmadan şak diye sarı cüceyi bilinen evrenin sonuna gönderip, Bihter reyizi onun yerine geçirdin. Ayrıca, Beren biricik Sultan Ahmet’in yanında maalesef fazla olgun duruyor. Bu da yetmezmiş gibi kah İstanbul ağzıyla kah o iç tırmalayan yabancı şivesiyle konuşması ise tahammül sınırlarının üzerinde. Bu noktada yapılan hatalar eğer başka kısımların güçlendirilmesiyle onarılmazsa geri dönüşü olmayabilir. Aşk ve tutkunun diğer adı Bihter’i ne hale getirdiniz? Beren Saat de bu işlere yeni başlamış bir türlü karakterine giremeyen yeni yetmeler gibi oynuyor. Ahmet ile aralarındaki kimya Esra Erol programında olsalar çay içmeye bile yetmeyecek kadar zayıf, hiç inandırıcı değil…Bu yapılan seyirciyi aptal yerine koymaktan başka bir şey değildir sayın TİMS…Nasya tek nefeste sönüverecek bir çiçek peki ya Kösem. cCcBihterreyizcCc sen bu hallere düşecek kadın mıydın?


Handan Sultan: Sarayda sultanlığın en yakışmadığı, tedirginliği yüzünden boyun damarlarını görmekten bıktığımız, Safiye Sultan gibi bir entrika kraliçesinden entrikanın “e”si öğrenememiş, ağzından her bölüm en az 32548 kere “aslanım” ve bir o kadar da “hayır, Hacı ağa, tuzak bu” laflarını duymaktan bizim bıktığımız ama onun o tuzağa düşmekten bıkmadığı sarayın gelmiş geçmiş en looser valide sultanı...Hayır, bir de Derviş Paşa buna aşkını itiraf etti, kaç bölümdür zaten tedirgin olan Handan, Derviş’i gördüğünde gözlerini daha da pörtletmeye başladı. Vallahi onun olduğu sahnelerde kalbim yerinden çıkacak, bildiğin girdiği ortamı klostrofobik yapıyor. Neymiş efendim, Derviş nasıl bir sultana aşık olabilirmişmişmiş.  Hayır Handancığım burada sorulması gereken soru; bu adam “nasıl senin gibi bir eziğe aşık oldu”, hey allaam…Neyse ki Ahmet’in annesisin, saygımdan susuyorum.Yeri gelmişken Derviş Paşa'ya da aklını başına toplamasını salık veriyorum.


Halime Sultan: Bunca kadın içinde bakışları, soğuk duruşu ve cesaretiyle hasekilerin hasekisi tabi ki sensin Halime Sultan…Kriz anında hızlı düşünmen, Handan’ın ne kadar mal, Safiye’nin ne kadar kurnaz ve Ahmet’in ne kadar merhametli olduğunu bilmen de sarayda sana artı puanlar sağlamakla kalmıyor ayrıca düşmanlarını nasıl iyi tanıdığını da gösteriyor. Ben böyle soğuk ve karanlık tarafa yatkın karakterleri daha çok severim, yoksa napayım mıyır mıyır Handan’ı. Ama sende de sevmediğim şöyle bir özelliğin var Halime; evlat ayırıyorsun bacım. Şehzade Mustafa’yı gözünden bile sakınıyorsun, şapır şapur öpüp kokluyorsun ama kızın Dilruba’ya sadece uzaktan “Dilrubaaaaam” deyip yine Musti’ye sarılıyorsun. Oldu mu şimdi, zinhar evlat ayırma, günah…Bence sen ve derviş Paşa çok iyi bir ikili olurdunuz, sarayın köküne kibrit suyu dökerdiniz valla, bunu bir düşün derim.



Fahriye Sultan: Vallahi bence bu kız kesin safiye Sultan’dan değil, sarayın bahçesinde buldular bunu. Ya sen koskoca Safiye Sultan’ın kızısın nasıl bu kadar beceriksiz olabiliyorsun. Hemen en ufak sorunda soluğu en yakın aktarda alıyorsun maşallah. Ama bir türlü bir taraflarına yedirip de içemiyorsun o aldığın zehirleri… Sevdiceğin Mehmet Giray da kedi gibi kaç canı varsa sürekli kurtuluyor. Bu çocukta bu yırtma kapasitesi oldukça sen daha da içemezsin o zehirleri Fahriye…Zaten saraydan çıkman yasak en iyisi sen o hüzünlü suratını da al git annenden biraz “sultanlık” dersi al hatta ENT 101: Sarayda entrikaya giriş dersini açacak bu dönem git onu al…



Safiye Sultan: Sultanların sultanı, entrikalar kraliçesi (Nebahat Çehre’nin yanında esamesi okunmaz ama) “devlet-i aliyyenin bekası için” kalıbına saklanarak devletten başka her şeyi düşünen ve sürekli “biz, biz, biz” diye başlayan çoğul cümleler kuran ex-valide sultan… Allah rızası için Hülya Avşar’ın yüzüne tuttuğunuz şu ışıkları, filtreleri bir azaltın, onun çıktığı sahnelerde gözlerim kamaşıyor. Sen gençken kim bilir sana neler yaptılar ki böyle oldun Safiye, sen de haklısın. Ama şuan Halime'yi sayma Sultan Ahmet dahil kalanlar senin tırnağın olamaz. Şu sarayda çevirdiğin dalavereler kitap diye okutulmalı valla okullarda. Hülya rolüne henüz tam alışamasa da yavaş yavaş ısınıyor bence. Kadın kaç bölümdür gözyaşı sarayına gidecek diye bekliyoruz, gene gitmedi arkadaş, üstüne bir de herkesi birbirine düşürdü. Merak ediyorum şu gözyaşı sarayı nasıl bir yer...

Aslında daha yazılacak, vezir-i azamlık beklerken yüzme bildiğinden bile şüphe ettiğim yeni kaptan-ı derya köylü Derviş Paşa, 9 canlı Mehmet-Şahin Giray kardeşleri, ve Bergen'in kaybettiği kız kardeşi Cennet Kalfa gibi birçok karakter var ama onları izlerken genelde şişiyorum...O yüzden parmaklarımı onlar için yormayacağım. Onun dışında dizinin üç saat olması hem orada çalışanlara hem de izleyenlere ayrı bir eziyet. Bu işkenceye artık bir torba yasa ile son verilmeli (torba yasa böyle şeyler için yok mu, istediklerini yazıp torbaya koyuyorsun onlarda yasa yapıyor:). Özellikle Beren'i son koz olarak elinizde tutup, zaman atlaması yapmadan diziye sokmanız en büyük hatanızdı. Daha önce tek derdi saraydan kaçıp ailesine kavuşmak olan kızı biranda hırstan gözü dönmüş Kösem'e çevirdiniz. Tamam Türk izleyicisi balık hafızalıdır çabuk yutar ama o kadar da değil...Zamanında Hürrem'i değiştirerek aynı hatanın bedelini yine reytinglerle ödeniniz zaten.İki kere aynı hatayı yapıp farklı sonuç bekleyene Einstein "aptal" demiş ama siz bilirsiniz.
Daha önce izleyiciye Hürrem'in "oğlumu verin bağna" repliğini bile sevdirmiş bir dizi neden şimdi reyting sıralamasında ayağına taş bağlayıp boğaza atılmış cariyeler gibi hızla dibi boylasın? Dün bir yerde okudum Nasya için ille değişiklik gerekliyse Müge Boz yada Serenay Sarıkaya'yı önermişler ki bence ikisi de çok yerinde kişiler. Sizin gibi profesyonel insanların böyle hata yapmasını gerçekten anlamıyorum ya da anlıyorum diyelim o zaman da seyirciyi bu kadar salak yerine koymanıza inanılmaz öfkeleniyorum.  Bu dizinin bir türlü toparlayamamasının bir diğer sebebi de Meral Okay'ın artık aramızda olmaması. Elinin attığı her senaryoyu devleştiren kadın nurlar içinde uyu...

Bir de Kraliçe Elizabeth’in bu Safiye Sultan’a gönderdiği bir kedi vardır, o noldu?


lydia deetz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder